Her yerde ayrı bir gündem var bu günlerde. Seçimler, ölümler, ayaklanmalar, işsizler, işi başından aşkınlar... Tek gündem geliyor bu karmaşaya inat benim aklıma "ben"....
Ben olmayı unutan insanlarla çevrili kollektif bir yıkımı yaşıyoruz sanki.
Sanki ben olmaya çalıştıkça daha da beter batıyor dünya etimize.
Sanki ben olmak o kadar korkutucu birşey, tek başımıza ayakta kalmamız yada kendimizi düşünmemiz bir suç gibi....
Sanki birileri özellikle bu ayrımcılıklarla hayatımızı kısaltıyor, bizi stresli bir hayatın göbeğinde ölmeye mahkum ediyor.
Oysa kendini anlamayan insan mahkumdur başkalarının ihtiraslarına kurban gidip savaşlarda ölmeye, bin yıldır beraber yaşadığı komşularını öldürecek kadar gözünü kör etmeye, içindeki sürüngenin baskın çıkmasına izin verip etrafa bilinçsizce, paranoyakça saldırmaya...
Ben olmaktan korkan insan hep sığınacak başkalarını arar. Hep birileri onun yerine karar versin ister. Alışır fikirden yoksun hayatın sahte konforuna.
Ben olamadan biz olmak ister, sıcak bir yuva hayali kurar; bir bakmışki sıcak yuvası kaynanalar kaynatalarla dolmuş, aile olamadan sülale olmuş, evlerinin içindeki kararlar bile beraber alınır olmuş.
Doğan çocukların sülaleye adımıyla başlar bu kişisel yıkım. Daha bebeksindir. Annenin içinden daha yeni çıkmışsındır. İhtiyacın vardır onun o sakinleştirici kokusuna ve tatlı sesine. Anneni yada nadiren babanı istersin.Önce bakarlar altın kuru ve karnın tokmu diye. Eğer ikiside değilse ağlama sebebin gelmezler. Bahaneleri hazırdır. Birşeyleri tek başına başarmaya daha bebekken başlamak zorunda olduğunu ileri sürerler. Her ağladığında cevap verirlerse ağlayarak herşeyi elde etmeye alışacağından korkarak seni yalnız bırakırlar. Oysa yalnız kalmanın tek sebebi onlara da annelerinden miras kalan korkularıdır. Hiçbir zaman bir anne gibi sevemezler seni, korkarlar içlerinden geldiği gibi sevmekten. Daha bebekken ödül ve cezaya alıştırırlar seni bir ev hayvanı misali...
Sonra büyürsün, kimse seni sormaz, rekabete daha el kadarken alışman için önce derslerini sorarlar. Başarısızsan hemen komşunun yada sülalenin çalışkan çocuklarıyla karşılaştırıp yıkıverirler seni.Başarılıysan büskiviyi hakettin demektir. Sonra itaatkar olup olmadığını sorarlar. Öğretmenlerinin yada ailenin sözünden çıkmamanı öğütlerler.Yumuşak başlı olup sözlerini dinlersen bir bisküvi daha... Mantık yürütmeni istemezler, büyükler her zaman doğrusunu bilir ve sözlerini dinlenmesi gerekir, çünkü mantık ve mantık yürütmek "ben" e doğru giden karanlık bir yoldur onlar için.Sadece herkesin çocuğu gibi, herkes gibi olmanı beklerler. Kendi çocukları olmana rağmen anlamak istemezler seni. Sorularından sıkılıverirler. Ciddiye almaz ve adam yerine koymazlar. Ne de olsa çocuktur konuşan ve fikir yürüten onlar için ve çocuklar hiçbirşeyden anlamazlar.Böylece aklındaki fikirleri bir yana koyup olduğundan daha az görünmeye başlar, alışırsın böyle davranmaya...
Böyle böyle devam eder, ezilir içinde sen olan o güzel şey. Eğer biraz kaldıysa bile onu da okul hayatında diğer çocuklar yıkarlar, farklı olmanın, farklı hissetmenin, kendin olarak yaşamak istemenin bedelini dışlanarak alay edilerek ödersin.
Ve böylece kimse cesaret etmez bir daha böyle şeylere, katılır gideriz sürünün içerisine.
Yaşamaktan, sevmekten, kaybetmekten, yanılmaktan korkarak, hep geçmişe sarılıp şimdinin keyfini alamadan yaşarız böyle kötü başlangıçlar yüzüden.
Hep bir ilah isteriz yolumuzu çizmesi, yol göstermesi için.
Hep diğerlerinin iyiliği için ölmektir erdemli olan
Hep kendini feda etmen gerekir birşeyler için
Hiç yaşaman gerektiği, bu hayatın tek şansın olduğu söylenmez sana...
Oysa hiç aklımıza gelmez tarihi değiştirenlerin hep "ben" olarak yaşadıkları ve bizim fani dediğimiz insanlardan, tek başlarına birer birey oldukları.... Hiç aklımıza gelmez birer kar tanesi kadar eşsiz olduğumuz, herşeye kadir özümüz, çağları bitiren cesaretimiz, tanrıları deviren cüretimiz....

9 Haziran 2011 Perşembe
11 Nisan 2011 Pazartesi
Cedidname Vol.14
Sonbahar elini henüz kaldırmadı bu topraklardan. Hala hazana ait yoksunluklar çekmekteyiz. Bahar umut demektir ya, şöyle bir bakıp geçti sanki o umut bizlere bu küçük şehirde. Dönüş günü yaklaştıkça değişik sorunlarda baş göstermekte. Önce inanamamak var sorunların arasında. "Acaba gerçekten geri dönebilecekmiyim?" diye soruyor insan kendine. O kadar uzun zaman hapsolmuşsun ki burada, özgürlük sadece bir kelimeden ibaret oluyor artık insan için. İçi boş, birkaç harften ibaret bir kelime... Dönüş fikrini deştikçe soru "acaba dönebilecekmiyim" den " acaba dönmelimiyim" e doğru son sürat şekil değiştiriyor. İçine işlemiş kölelik, yalnızlık. Dışarıda birkaç kelimeden ibaret olmaya mecbur etmişler seni uzun zamandır. Bir sürü insan içerisinde yaşamana rağmen o kadar yalnız kalmışsın ki dışarıda da kimse seni göremeyecekmiş gibi geliyor.Bütün rengin, bütün neşen içinde artık sanki.
Sonra özlemler geliyor aklına. "Çok özledim" diyorsun. Herşeyi çok özlemişsindir mutlaka. Yemeyi, içmeyi, gezmeyi, sevişmeyi... Ama özlemi de biraz deşince korkunç bir his kaplıyor içini. Aslında neyi özlediğini bile hatırlamaz hale gelmiş olduğunu farkediyorsun. Arada bir edilen telefonlarda seni arayanları kırmamak için onayladığın özlemler haline geliyor döndüğünde yapmak istediğini söylediğin şeyler. İçinde ki o iğrenç yaratık "bunca zamandır böyle yaşadıysan bundan sonra da böyle devam edebilirsin " diyor sürekli kulağına. Bütün o özlem dediğin şeyler şımarıkça isteklerden başka bir şey değil diye yiyor beynini. Duymamak istiyorsun ama aklına düşmüş bir kere böyle fikirler, kemirip duruyor beynini.
Küçültmüşler dünyanı bir sene içinde. Dışarıda koca bir dünya beni bekliyor diyor, korkuyorsun içten içe. Üstüne üstlük elinden de almışlar bazı şeyleri. Emirle ihanet etmişsin kendine. Bırak kişiliğini, ne dersek sorgulamadan yap demişler mecburen yapmışsın. Şimdi salacağız seni, git istediğini yap diyorlar. Bir bakıyorsun ki önce evcil bir hayvana çevirip sonrasında koca, vahşi bir ormana salmaktalar seni.
Hatırlatın bi zahmet bana ne istediğimi eskiden. Ortasından böldüğünüz hayatım nasıl birşeydi bi anlatın lütfen. Mutlaka benim için açtığınız, içerisinde her bokumun olduğu o dosyada vardır geçmişim hakkında birkaç bilgide.Mutlaka bu korkuların da bir çaresi vardır o dosyada. Ya da komutana söyleyin, o emir verince her bok iki dakikada oluyor. Söyleyin sıfırlasın kafamı da böyle ikilemler içerisinde çıkmayayım buradan. İyi hissetmem gerekirken binlerce soruyla bunalmış bir halim olmasın.
Böyle işte geçmeyen sonbaharın, bitmeyen hazanın insanlara ettikleri. Sadece ben değil benimle birlikte gidecek olan herkesin yüzünde aynı kuru, heyecansız mutluluk var. Herkes seviniyor gibi gözükse de aslında tek yapmaya çalıştıkları hatırlamak....
Bende elimden geleni yapıyorum hatırlamak için. Ama emin olduğum tek birşey var, dışarıyı hatırlayamasamda burayı hiçbir zaman unutmayacağım.
Sonra özlemler geliyor aklına. "Çok özledim" diyorsun. Herşeyi çok özlemişsindir mutlaka. Yemeyi, içmeyi, gezmeyi, sevişmeyi... Ama özlemi de biraz deşince korkunç bir his kaplıyor içini. Aslında neyi özlediğini bile hatırlamaz hale gelmiş olduğunu farkediyorsun. Arada bir edilen telefonlarda seni arayanları kırmamak için onayladığın özlemler haline geliyor döndüğünde yapmak istediğini söylediğin şeyler. İçinde ki o iğrenç yaratık "bunca zamandır böyle yaşadıysan bundan sonra da böyle devam edebilirsin " diyor sürekli kulağına. Bütün o özlem dediğin şeyler şımarıkça isteklerden başka bir şey değil diye yiyor beynini. Duymamak istiyorsun ama aklına düşmüş bir kere böyle fikirler, kemirip duruyor beynini.
Küçültmüşler dünyanı bir sene içinde. Dışarıda koca bir dünya beni bekliyor diyor, korkuyorsun içten içe. Üstüne üstlük elinden de almışlar bazı şeyleri. Emirle ihanet etmişsin kendine. Bırak kişiliğini, ne dersek sorgulamadan yap demişler mecburen yapmışsın. Şimdi salacağız seni, git istediğini yap diyorlar. Bir bakıyorsun ki önce evcil bir hayvana çevirip sonrasında koca, vahşi bir ormana salmaktalar seni.
Hatırlatın bi zahmet bana ne istediğimi eskiden. Ortasından böldüğünüz hayatım nasıl birşeydi bi anlatın lütfen. Mutlaka benim için açtığınız, içerisinde her bokumun olduğu o dosyada vardır geçmişim hakkında birkaç bilgide.Mutlaka bu korkuların da bir çaresi vardır o dosyada. Ya da komutana söyleyin, o emir verince her bok iki dakikada oluyor. Söyleyin sıfırlasın kafamı da böyle ikilemler içerisinde çıkmayayım buradan. İyi hissetmem gerekirken binlerce soruyla bunalmış bir halim olmasın.
Böyle işte geçmeyen sonbaharın, bitmeyen hazanın insanlara ettikleri. Sadece ben değil benimle birlikte gidecek olan herkesin yüzünde aynı kuru, heyecansız mutluluk var. Herkes seviniyor gibi gözükse de aslında tek yapmaya çalıştıkları hatırlamak....
Bende elimden geleni yapıyorum hatırlamak için. Ama emin olduğum tek birşey var, dışarıyı hatırlayamasamda burayı hiçbir zaman unutmayacağım.
24 Ocak 2011 Pazartesi
Cedidname Vol.13
Bir şehirde yalnız yaşamak...
Delirmemeye çalışarak, kimseyi görmek istemeden ama herkese muhtaç yaşamak...
Bütün o dağlar, evler, insanlar, kitaplar, ayakta kalma çabaları üzerine üzerine gelirken, bilmediğin bir kentin kıyısında, hayata dokunamadan sürgün yaşamak...
Bir yere varmaya çalıştıkça sonsuza giden yolların ortasında, sakinleşmeye çalıştıkça içinde çıkan isyanlarla, yıkılan şehirlerle, patlayan bombaların gölgesinde yaşamak....
Öfkeni kusmak istedikçe kendi nefesinde boğulursun böyle zamanlarda. İnsanları sevmeye, anlamaya çalıştıkça bencillikleri, açlıkları kör eder gözünü; başka birşey göremez olursun böyle ters günlerde. İçinde gün be gün artan bir şiddette birilerini tekmelemek istersin ama dokundurtmazlar kimseye seni. Kafanda ki şeytanlar sürekli nefretini hatırlatır sana. Tek hatıran eski güzel günlerin olur böyle zamanlarda. Boğazında düğümlenen boktan bir şeyle gezersin günler boyu. Geri dönemeyeceğini bildiğin geçmişin vurdukça vurur yumuşak karnına. Kimseye anlatamazsın içinde seni kemiren şeyi. Bir kere tutsağı olmuştur aklın nefretin, kimseyi dost bilemezsin eski masum günlerdeki gibi.
Sevişmelerin gelir aklına böylesi yalnızken. Ne zaman öleceğini unutarak seviştiğin, yaşadığını hissettiğin günler gelir aklına. O anları bile nefretle anar olursun. Kin bürür gözün, nasır tutar kalbin kat kat, buz keser tenin. Ölüm bile göz kırpmaz sana böyle boktan günlerde.
Herkes unutsun seni istersin. Kimseden bir çağrı, bir mektup gelmesin istersin böyle boktan günlerde. Ne yapacağını bilmez aklın, içinse karmakarışıktır. Kusmak gelir içinden sürekli. Kalbin hızlı hızlı atar birşeyler olacakmış gibi ama hiçbirşey olmaz daha çok sinirin bozulur.Yine başa sararsın, tekme tokat girmek istersin etrafında, en yakının da kim varsa. Hayata vurmak istersin, dokunamadığın şeylere, fikirlere saldırmak istersin. Sadece yapmış olmak için kalp kırmak istersin. Etrafındaki küçük dünyaları sahiplerinin başlarına yıkmak, mutsuz etmek istersin öylesine sebeplerden mutlu olan insancıkları. Seni anlayanlara vurmak istersin anladıklarını iddia ettikleri için, anlayıp birşey yapamadıkları için. Günlerin gecelerin bu telaşlarla, bu savaşlarla geçer de yine de bir bakarsın geçmemiş zaman, olduğun yerde aynı sefil halde kalakalmışsındır.
Delirmemeye çalışarak, kimseyi görmek istemeden ama herkese muhtaç yaşamak...
Bütün o dağlar, evler, insanlar, kitaplar, ayakta kalma çabaları üzerine üzerine gelirken, bilmediğin bir kentin kıyısında, hayata dokunamadan sürgün yaşamak...
Bir yere varmaya çalıştıkça sonsuza giden yolların ortasında, sakinleşmeye çalıştıkça içinde çıkan isyanlarla, yıkılan şehirlerle, patlayan bombaların gölgesinde yaşamak....
Öfkeni kusmak istedikçe kendi nefesinde boğulursun böyle zamanlarda. İnsanları sevmeye, anlamaya çalıştıkça bencillikleri, açlıkları kör eder gözünü; başka birşey göremez olursun böyle ters günlerde. İçinde gün be gün artan bir şiddette birilerini tekmelemek istersin ama dokundurtmazlar kimseye seni. Kafanda ki şeytanlar sürekli nefretini hatırlatır sana. Tek hatıran eski güzel günlerin olur böyle zamanlarda. Boğazında düğümlenen boktan bir şeyle gezersin günler boyu. Geri dönemeyeceğini bildiğin geçmişin vurdukça vurur yumuşak karnına. Kimseye anlatamazsın içinde seni kemiren şeyi. Bir kere tutsağı olmuştur aklın nefretin, kimseyi dost bilemezsin eski masum günlerdeki gibi.
Sevişmelerin gelir aklına böylesi yalnızken. Ne zaman öleceğini unutarak seviştiğin, yaşadığını hissettiğin günler gelir aklına. O anları bile nefretle anar olursun. Kin bürür gözün, nasır tutar kalbin kat kat, buz keser tenin. Ölüm bile göz kırpmaz sana böyle boktan günlerde.
Herkes unutsun seni istersin. Kimseden bir çağrı, bir mektup gelmesin istersin böyle boktan günlerde. Ne yapacağını bilmez aklın, içinse karmakarışıktır. Kusmak gelir içinden sürekli. Kalbin hızlı hızlı atar birşeyler olacakmış gibi ama hiçbirşey olmaz daha çok sinirin bozulur.Yine başa sararsın, tekme tokat girmek istersin etrafında, en yakının da kim varsa. Hayata vurmak istersin, dokunamadığın şeylere, fikirlere saldırmak istersin. Sadece yapmış olmak için kalp kırmak istersin. Etrafındaki küçük dünyaları sahiplerinin başlarına yıkmak, mutsuz etmek istersin öylesine sebeplerden mutlu olan insancıkları. Seni anlayanlara vurmak istersin anladıklarını iddia ettikleri için, anlayıp birşey yapamadıkları için. Günlerin gecelerin bu telaşlarla, bu savaşlarla geçer de yine de bir bakarsın geçmemiş zaman, olduğun yerde aynı sefil halde kalakalmışsındır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)